fakat olmadı, bu defa güldürmedi ve hatta bi bok anlamadı. zaten ben bu Audrey Hepburn efsanesini de anlayamadım bir türlü. Breakfast at Tiffanys'i dayanamayıp yarıda bırakmıştım.
bu filmdeyse sabrina karakterinin genç kızlıktan cilveli kadınlığa geçiş süreci; aşkta, yıllarca sevdiği david'den iki buluşma sonrası david'in abisi linus'a atlama süreci o kadar hızlı oldu ki, benim koyduğum kahve bile hala sıcaktı, yaktığım sigaradan iki nefes belki çekmiştim. hompri bogart amcanın içinde gıvılcımlanan aşkı filmin gidişatına bakıp mantık yürüterek, kendi kişisel çabamla anca anlayabildim.
filmde meraklısına 1954 model enteresan bir intihar etme yöntemi de mevcut. bir garaja giriyorsun, kapıyı pencereyi kapatıyorsun, bütün arabaları çalıştırıp egzoz borularına karşı yatıyorsun. böylece karbondioksitten zehirlendiriyorsun kendini.
ayrıca düşündüm de, 50'lerdeki amerikan gündelik hayatında caddeler ve taş binalar arasında dolaşan atlı trafik polisinden daha fantastik bir olgu bulamadım
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder