14.08.2011

çarpışan oto

hayat lunaparktaki çarpışan otolar gibiyse
ve yapmanız gereken size verilen kısacık sürede
zil çalana kadar,
o küçücük alanda diğer otolarla birlikte turlayıp çarpışmaksa, çarpışıp gülmekse,

ben otosuyla, bir şekilde sahanın köşesine giren,
ve bir türlü oradan çıkamayan,
sırtının üzerinden sahadaki eğlenceye bakan ve hemen şurdan çıkıp katılmak isteyen,
deli gibi sağa sola direksiyon kıran ama çıkamayan,
bu arada gelenin geçenin toslayip gittiği,

zil çaldığında hala girdiği yerden çıkmaya çalışan, artık gülmeyen
ve bileti yanan
o beceriksizim.

7.08.2011

"burada çok yıldız var burcu"

"sevgili scrat,

geçenlerde bir gece arayıp 
alkolün verdiği o bilirkişi sesiyle
"burada çok yıldız var burcuuu" demiş ve üflemiştin. (telefonuma baktım 500 promildin) 
sen öyle deyince  bende kaldırdım ayık kafamı, tepemdeki gökyüzüne baktım. 
deli martılar burdaki yıldızları çoktan yemişti. o gece yanına gelmeye karar verdim.

biletimi aldım nokta. 35 numaralı yolcuyum virgül. -gibi oturcam bi koltukta kaç saatlerce.

şu molalarda otobüsü kaçırcam korkusuyla her tuvalete gittiğimde geri kaçan çişimi beklerken korktuğum başıma gelmezse, 
yarın sabah 9'da çeşme merkezde yolcu indirmek için az bi duraklayan kamil koç, 
tekrar hareket ederken, 
tekerleklerinin kaldırdığı kum ve tozun ardında, elinde tahta bavuluyla bir garip mongo belirecek. 
o senin arkadaşın. onu almaya git ve ona bir oda ver, bir evi olsun, ama zaman zaman da çıkıp gidebileceği bir ev... ona söylemek istediğin o kadar çok şey var ki... söyle ona... ona de ki... 

"akşamları serin oluyor üzerine kalın bişeyler aldın mı"

diycen biliyorum. bin defa dedin ama yine diycen. bunu söyleyip bütün sahneyi absürdedicen. 

gece karanlığında yıldızların altında yatıp kahkahalarla gülmek için,
yatarken kahkahalarla gülmekten tıkanınca doğrulup devam etmek için 
geliyorum ulan."

2.08.2011

yeni eve anne girmesi

çocukluğun huzurlu gecelerinden en çok aklımda kalan şey, bazı geceler ben uykumun en pembe yerindeyken annemin elinde, ağzına kadar sıcak süt dolu bir bardakla gelip beni uyandırması. 
bu 'ara sıcak'la hiç de uykum kaçmazdı, uyku uykuyla mayalanır, sütümü içtikten sonra daha da derine dalardım hep.
uykudan tam çıkmadığım ama gözlerimi de açamadığım o arafta, annem daha odama doğru yürürken süt kaymak tutmasın diye(süt kaymağından hep iğrendim) çay kaşığı ile çın çın karıştırışını duyardım. aslında ordan başlıyo hikaye. o çın çın bardağa vuran çay kaşığının sesinden. sonra annemin sesi, sonra uzandığım bardağın sıcaklığı... gözlerim kapalı kafaya dikerdim direk sütü.
hemen ardından sıcak yorganın altında tekrar kayboluş... 

bi ev,  içinde anne olunca ev oluyo. öbür türlü otel odası, martı yuvası, garson odası filan gibi bişe. anne geliyo, evin içinde dolanıyo, mutfaktan bi takım sesler geliyo, anne hep bişeler konuşuyo. ama konuşurken gözünün içine içine bakıyo. anlattıklarının çoğu yüzyıllık hikayeler. diyo böyle mıkır mıkır. sende diyosun bişeler mıkır mıkır. tüm konuşulanlar ve konuşulacaklar ezberde. ama olsun güzel oluyo.