coen'lerle ilişkimiz bi değişik. bir zaman kavga döğüşse başka bir zaman muhabbetten öleceğiz. böylesi ilişkiyi bir de stanley kubrick'le kurmuşluğum var. bu iki ekolün bir benzerliği de yok. kubrick'in zaten kendi yaptıkları birbirine hiç benzemezliği ile meşhur iken coen'ler birbirinden çok farklı yer, zaman ve türler deneyip aynı mesaja kafayı takmış kardeşler: mesajları da herhangi bir mesajın varlığı ya da yokluğunun bilinemeyeceği. varsa kimin umrunda? yoksa zaten yok. kocakafalar.
bunlarla ilk tanışmam Brother, Where Art Thou? adlı abuk eserleriydi, yıl 2000, iki sıfır at benim o zamanki yaşım. filmden tek hatırladığım, sel götüren bir köyde çatıda bir inek. allah belanızı versin deyip çıktım, başından sonuna bir şener şen gülüşünü bile çok gördüm filme.
sonra bu çatıya inek kondurabilen zihniyet beni meraklandırdı. bunlar nasıl bir çeşitti? kabahat bunlarda değil, bunlara bu imkanı verenlerdeydi. fakat hemen ertesi yıl yapmış oldukları The Man Who Wasn't There ile bir bağlanış bağlandım ki ben bunlara, allah bunları kahretmesin. sonra gerisi geldi. herkeslerin ayılıp bayıldığı The Big Lebowski bana la havle dedirtti (çok dualı beddualı bi ortam oluyor, hadi hayırlısı), Barton Fink'i de yarım bıraktım. sinir oldum derken Burn After Reading ile tekrar barıştım. napmışınız lan brad pitt'e. en son twelwe monkey'de bunca gerzek görmüştük onu. çok güldüm allah belanızı...
şindi de bu: A Serious Man. mutteşem beğendim. dişçi hikayesine bayıldım bittim. filme yahudilik şeysi demek çok salakça olur çünkü din anlatmak istediklerini anlatmanın bir yolu, adamlar gizemden bahsedecek, e en gizeme boğulmuş dinlerden biri yahudilik, ayrıca adamlar yahudi, iyi bildikleri yerden girmişler konuya. ama harikaydı, ben zaten loser adamları izlemekten büyük haz alıyorum (sadoluk değil bilakis mazo)açılış sekansı zaten filmin özeti ve daha orda sırıtmaya başlıyor insan.ben.
yalnız bunların bu pervasızca "takılmana bak, bişey olmadı ve olmayacak" deyip durmalarını ve bunu da başına gelmeyen kalmayan ezük insanlar üzerinden anlatmaları, bi yerlerimi incitiyor ama böle sinek ısırığı gibi. ama bi de tatlı kaşınıyor ki meret, allah vere de, günümüzün sırf coen'lere has olmayan bu düşünce biçimi (bırak dağınık kalsıncılık mı desem ne desem) iz yapmasa. çünkü masal bile olsa, kahramanları (erdemleri) olmayan bir dünya, çok yavan olurdu. tamam evet sorgulanmamış bi yaşam (özellikle sürdürdüğümüz şimdiki yaşam) da yaşanmaya değmezdi. bu adamların filmlerinden yola çıkıyorum ama genel olarak uzaktan bakınca kollektif bilinç öyle tekinsiz bir yola giriyor ki, hepimiz için hayırlısı uğurlusu diyem ne diyem.
yalnız mizansenidir, dekor tasarımıdır, kamera açılarıdır, bilmemnedir, bu film de bayaa olmuş bunlar artık.