24.04.2011

dipnotlu aşk mektubu

hayat çok berbat ve bu konuda yapabileceğim bişey yok. 
üzgünüm. 
hayır çalışmıyor. 

gittim kendimi dövdürdüm bizim çaycı tatara biraz. fayt kılabın felsefesini şimdi daha iyi anlıyorum. ya da şark bülbülü'nün. ne be. rahatladım mı ne. 

günün en komik hikayesi ise yine corcika'dan. yine iş hayatında patlayan yersiz kahkahalar. bi karar aldım bundan böyle iş hayatımda iş yapıcam özel hayatımda özel.

corcika bir süredir aşık ve durmaksızın saçmalıyor. dün akşam daha fazla dayanamayarak aşık olduğu adama  uzun bir mesaj yazma yöntemiyle  saçmalamayı uygun görmüş. bunu yaparken de çok içkiliymiş. yanında çakmağı çaksan, o türküyü söylemeye bile başlarmış yani okkadar içkiliymiş düşün. mesajında özetle, yani bak ben böyle böyleyim, sen de artık naparsın bilmem filan gibi bişeyler yazmış. ama tuhaf olan, her daim içten içe bir akademisyen olmak isteyen corcika'nın, o alkollü kafaya rağmen(ya da tamamen ondan), bu bilimsel aşk mektubuna koyduğu başlık ve yanındaki; o ne o, sayı mı, parantez içinde:

"bana yine şarkılar söyleten adam(1)

Ignoro historia huius. Ubi partes ingredi,  bene quantum potest . Sit amicitia bi guy  lectus. Consilio qua longior.

soleas domo dixit experientia tot feminae omnes dederunt vitae ordinem nondum enim sciebant quod hic non quaerit. recte.

(1) mfö yandım yandım"

aşk mektubuna rujlu dudak izi çıkaranları biliriz, köşesine gerçek gonca gül yapıştıranlar da oldu bu ülke de. ama dipnot koyanına ilk defa rastladım dostlarım. hayret nasıl olmuş da, o gazla dipnotun ikincisini de düşmemiş: (2) a.g.e. filan.
ve mektubun içeriğini özel hayata saygımdan google translate aracılığıyla başka bir dile çevirip koydum buraya. çünkü kimse okuyamasın. gözünü sevdiğimin google translate'i de öyle güzel çalışıyor ki. önce türkçe yazıp şu dile çevir dedikten sonra kendi çevirdiği o metni, şimdi tekrar türkçeye dönder dediğinizde allak bullak oluyor, mosmor oluyor, altüst oluyor ve orjinal metinle bağını kaybediyor. deneyin yüzdeyüz çalışıyor.

kahveye sigaraya gittim, kahve falı kapayıp geldim. her zamanki iş yeri oyalamacası. mola avuntusu. 
baktım bu sefer kahve bardağının tabağa tam oturmamasını fırsat bilen telve bulamacı, o boşlukta gel-git yapmaktaydı. daha önce fal için kahve kapattığı halde böyle bişeye hiç rastlamayanlar, görüntü olarak bu tarifimden hiçbirşey anlamadılar. onlar omuz silksinler, anlayanlar beri gelsinler, du levande siz de kaybolun gözüm görmesin allahın cezaları. demek istediğim o telve bulamacının ritmik hareketleri kahveye bir canlıymış  görüntüsü vermekteydi. yaşamın telve ortamına bir tezahürü olabilir miydi. bilmiyorum clara, gerçekten artık hiç bişey bilmiyori.

ki ben aslında sadece kelebek yutmak istiyodum dedim. ona da kuzuların sessizliği dediler aq.

17.04.2011

teyze nereye bakıyor 2

yazıyı okuyan birinin kışkırtmasıyla ev sahibesi corcikaya, "teyzenin flaşlı fotoğrafını çekelim mi" deyip fırladım pencereye. corcikanın sorumu anlaması için vakit tanımama fırsat kalmadan üzüntüyle farkettim ki, teyze ışıkları kapamış, yatmış. (demek yürüyebiliyor ve yatmadan önce ışıkları söndürebildiğine göre akli dengesi yerinde).

- zaten yatmış dedim. corcika:
- nasıl? yani uyumuş mu? dedi. ben:
- hayır, henüz dalmamış, göz kapakları kıpırdıyor, dedim. corcika:
- ha. dedi. ben:
- hahaha. dedim. o bir dediyse ben üç misli dedim yani. anlatabiliyor muyum,

sonra
hindistan'daki ineklerin trafiği kitlemesinin istanbul'daki minibüslerin trafiğe kitlemesinden bir farkı olmadığını söyleyip bu tezimi farklı örneklerle temellendirmeye koyuldum. bilmem anlatabiliyorsam ne mutlu bana.

teyze nereye bakıyor

corcika'nın oturduğu apartmanın karşına rekor denebilecek bir sürede aynı yükseklikte bir apartman inşa edildi. ve yeni komşular bile taşındı.
iki apartman o kadar yakın ki, karşılıklı iki komşu kafaları güzelken birbirlerine aynı anda çamaşır ipi atsalar saçma olur ama biri ipi atsa diğeri kesin tutar yani. hatta biri üşenmese bakkala inse ve bi top alsa (mümkünse koyu kırmızı üzerine siyah çizgili olsa)çıkıp pencereye diğerine atsa karşılıklı voleybol bile oynarlar (gerçi en fazla 9'da yanarlar) iki apartman o kadar yakın.
corcika nın karşısındaki yeni komşu bir ihtiyar teyze.
tuhaf olan, ihtiyar teyze  karşı komşu olmanın hakkını verircesine koltuğunu corcikanın evine döndürmüş, öyle bakıyor. önce ciddiye almadım corciya'nın bundan söz açmasını. fakat sonra  ciddiye almadan şöyle bir tülü çekip baktım. kapatmam bir oldu. teyze bayaa bildiğin iş edinmişcesine bakıyor...

acaba evi kiralarken teyzeye deniz manzaralı demiş olabilirler mi.

11.04.2011

lumet

sidney lumet
martin scorsese, 70'lerdeki amerikan sinemasıyla ilgili "neredeyse her hafta bir başyapıt izliyorduk" demiş. o kastettiği başyapıtlardan bir kısmı da sidney lumet filmleri mutlaka. 

hep isterim; 70-80 yılları arası amerikan filmleri festivali yapabilsem kendime. adaşı sidney pollack'ın 75'te yaptığı three days of the condor var mesela. adama, robert redford'un donduğu kareden sonra  "son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda" dedirten filmdir o.  lumet'in filmlerinden ise aklımda unutulmaz anlar kalmadı pek, izlediğim filmlerinin tamamı unutulmazdı bana. 12 angry men mesela.

sol görüşlü bir yönetmen. 70'ler amerikan sinemasının içerdiği o ortak muhalif ruhun adamı. o dönem amerikan toplumunun yaşadıklarıyla ilgili, yıllarca süregelen soğuk savaş propagandasının toplum psikolojisinde yarattıklarını,  birdenbire ülkenin "sahipleri"nin pisliklerinin skandallarla ortaya çıkmasını, işsizliği, 70'ler öncesindeki -hani şimdilerde mad men adlı harika diziyle de anlatılan- beyaz, kusursuz amerikanın değişmesini, göçmenleriyle, zencileriyle, eşcinselleriyle gerçek amerikanın su yüzüne çıkmasını vesaireyi filmlerine konu eden bir adamdı. hem konu eder, hem güzel anlatırdı.  maalesef kanserden  evet. 86 yaşındaymış. 

benim en sevdiğim lumet filmleri sıralaması:

1 numara tabi ki 12 angry men. ikinci sırada dog day afternoon. üçüncüsü network, dördüncüsü serpico.

4.04.2011

ygs'nin şifreleri

ytong'da böyle yuvarlak içine filan aldı
anlayamadım aq.

ömer çelakıl'a danışasım var ama hepten iptal eder adamı. zaten onu bulsam önce ağzında sakızla uyuma ömer kardeşim, boğulsan yine iyi ama uyurken yastığa düşürüyosun bak saçların tepende topak olmuş diycem.

bugün ytong şefi'ne sordum. o biraz anlamış.
e o da biraz anlasın yani, evdeki tek mühendis o. baktı anlatmakla olmuyo ben dinlerken giderek içime kapanıyorum, eline kağıt kalem alıp yazarak anlattı.
ı ıh.
anlamıyorum aq.

o değil de, yeni ösym başkanının tipini gördünüz mü lann böle bişe yok.

bellek: (Hatırla...)

dün
yorgun argın, bir hayli kırgın yürüdüm vardım corcika'nın yanına. koymuş bile önüne bir kadeh rakı. ben geçtim çay demledim. bi ton gevezelik ettik işte. ben benim kasabadan bahsettim o kendi kasabasından. (gitbak: sosyal bilgiler)

bir ara duvardaki kitaplığa uzandım. o kitaplığa defalarca uzanmışlığım vardır. çekerim ordan bi kitap, tuvalete giderim. çekerim ordan bi kitap, alıyorum bunu derim. çektim ordan bi kitap: ahmet hamdi tanpınar - bütün şiirleri. ben kapağına bakarken corcika:
 
- ne gülmüştük o gün, hatırlıyor musun

dedi. anasonlu bir tebessüm vardı tipinde. ne diyosun be der gibi yüzüne bakıp ne diyo bu manyak diye düşünürek kitabın kapağını kaldırdım. ilk sayfada mor renkli tükenmez kalemle benim el yazım. corcikanın az önceki tuhaf sorusu ve dinlemediğim devamı, el yazım, yazının başına atılmış tarih... 
bellek gürültüyle ve zorlanarak çalışmaya başladı çünkü 11 yıl geriye gitmesi gerekiyordu.

"25.02.2000

Bugün, bitirilmiş bir çok şeyin ardından iki dumur surat olarak etrafta dolaştık. o kadar çok güldük ki bugün... (Hatırla...)"

hatırlayamadım. 
düşündüm, zorladım hatırlayamadım. gözlerim doldu birden. anime kızı gibi damlamayan gözyaşlarıyla (Hatırla...) sözcüğüne bakakaldım. yine "büyüdüğünü anlamak" geldi bi de üstüne. bi git. şimdi ne kadar büyüdüğümü düşünmek istemiyorum, o günü hatırlamak istiyorum sadece.
güldüklerimi unutmak istemiyorum ben hiç. fakat inadıma ağladıklarım kalıyor hep aklımda. nasıldı ki o gün diye sordum. o hatırlıyordu.  güldüğümüz şeyleri değil tabi ama gülme anlarımızı, gülerken nerede olduğumuzu çok net hatırlıyordu.

"senin gülmekten omurgan ağrıyordu(!), ben kendi gülüşümü durup dururken sever olduğumdan, araba alarmı gibi sürekli gülüyordum. 

bu kitabı aldık bir hevesle, vapurda oturup okuyacaktık sahleplerimizle. (hatta kanatlanıp uçacaktık)
olmadı. 
ama ahmet hamdi'nin o güzel sözünü keşfettiğin için bu kitap senindi. hatta bu kitabın tüm basımları senindi. o güzel sözü içinden bulup çıkaran ruh da senindi. 
yani ne?
yani...
senin gerçek adın hamdi.

burcu"

ahmet hamdi'nin o güzel sözü, bir şiirindendi. "ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında;..." diye başlayan hani... yaş 20.  corcika'nın bu sözü bana söylediği o günlerde, sanki yeryüzünde sadece corcika, ben ve belki bir kaç şanslı kişi daha biliyormuşuz gibi geliyordu.
yaşadıklarımın benzersiz bir biçimde sadece benim başımdan geçtiği zamanlardı, keder nedir bilmez yaşlar, belki sezen...  hatta aksu ve son sardunyalar

1.04.2011

artık bana herkes hacivat

size 11 gündür aralıksız çalıştığımı söyl... 
yok ben de alıştım galiba yaa.

kafa yorgun kafa. son bir kaç gündür karagözüm.
hayır yani ben karagözüm.(bkz: isimden fiil yapmak)

insanlar bana bişey söyleyince ya da sorunca, normalde hepimizin başvurduğu ön beyindeki o "ilk anladığım haliyle çok saçma, böyle demiş olamaz" süzgecinden geçirmeden, karşıdakinin cümlesi bittiği gibi içinden o anki ruh halime göre bi sözcük seçip, ondan soru yapıp, bi de utanmadan soruyorum. merak da yok ha. sırf öyle bi soruyorum yani ortaya. haydaaa. yeni icat çıktı. bunu niye yapıyorum belli değil. 

du örneklerle anlatayım daha iyi:

işyerindeki kızlar kendi aralarında konuşurlarken yanlarına yaklaşıyorum, az bi dinliyorum:
gözlerim yorgun bak yazık bana bee.
biri - ay bi falcı varmış, çok iyi bakıyomuş, isim de veriyormuş
ben - savcı mığ?
biri - hayır karagözüm falcı falcı.

biri - kaç kere geldin burcu öğren artık bak erdoğdu apartmanı
ben - kimdoğduğ?
biri - hayır karagözüm erdoğdu er.

biri - o dizinin sezon finali çok bayıktı yalnız..
ben - nezon?
biri - bizon karagözüm bizon. boynuzlugiller familyasının sığırlar  alt familyasında yer alan Bison cinsine dahil 6 tür canlının ortak adı yani.

biri - hattori hanzo kılıcımın sapı imitasyon çıktı abi.
ben - neyi
biri - sapı karagözüm sapı
ben - haa tabi ya. bi dakka neyinin neyinin? bisaniye sende kimsin lan?

ve sonuncusu :)
dün iç hattan yine telefonum çaldı. bizim bu şirkette yukardaki katlarda çok marjinal insanlar çalışıyo artık ben bunu anladım. (gitbak: kabul günü yazısı) geçen gün biri arayıp "boşaldın mı" diye sorduydu hani...dün de bizim bilgi-işlemci fırattı arayan:

fırat - bizim müdür kaçtı.
ben - kaçtı mı?
fırat - odasının telefon numarası kaçtı diyom be.
ben - haa 16.

baba yorgun...