benim adres bulma ve adres tarif etme özürüm var. bugünkü örneğimiz adres bulma kısmından. adres tarif etme hikayelerim artık zaten kısa:
(bkz: ben de yabancısıyım valla)
10 gündür aralıksız çalıştığımı daha önce söylemiş olmalıy.. tamam be öf.
böyle aralıksız çalışınca insanın aklına inadına yapılacak bir takım şeyler geliyor. mesela kuaföre gitmek. saçım uzadı da saçım uzadı. bi tane de yetenekli kuaför bulmuşum. o da saçma bi yerde... ev ile iş arasında orta bi nokta da. indisiyle bindisiyle benim kuaförüm ama işte. geçen sefer kadıköy istikametinden elimde adres tarifiyle bahtsız bir minibüs şoförünü canından bezdirerek bulmuştum mekanı.
sonraki zamanlarda kuaförün yerini iyice bellemek için eve gidiş yolculuğunda "nerdeydi bu kuaför" diye bakınıp "hah tamam" diye sağlama yapmışlığım da var.
dün sabah, işe gitmeden önce müdürü arayıp kuaföre gitme iznimi kaptığım gibi kendimi attım bi minübüse. baktım en ön koltuk boş. tüh bee. hazır boşken kadıköye kadar gidilirdi ne güzel. neyse napalım incem biraz ilerde.
parayı uzatırken sordum şoföre, kuaförün olduğunu tahmin ettiğim yakın semt ne kadar diye. şöfer yola bakmaya devam ederek "1.40" dedi. cüzdandaki bozukluklardan tam para uzattım. yine bana bakmayarak açtı avcunu. bıraktım paraları avcuna ve derhal yola dikkat kesildim.
kuaföre ilk defa ters istikametten gidiyordum. ve bu beni inanılmaz geriyordu. çünkü şöfere söylediğim o semti gerçekten de sadece tahmin etmiştim.
ya biraz ilerisiyse? demicek mi içinden: "vay uyanık az para ödedi." du bakalım belki doğru tahmin etmişimdir.
şu geçtiğimiz yerler... ı ıh... yok daha gelmedik. tanıyabilecek miyim. bir benzin istasyonu mu vardı karşısında? gepgeniş bir caddeydi ama hatırlıyorum. geçtik mi acaba yaa? görmedim heralde.
şoföre söylediğim semti de geçtik. şöfer kesin içinden: "söylediği yerde inmedi buuu" diyo. napayım, işe de geç kalmayayım bari kadıköye devam edeyim ben. hem ne güzel ön koltukta gidiyorum. madem kadıköye devam edicem, dur ben 1.40 ın üstünü tamamlayayım. kaç vercem? 30 kuruş daha vercem evet. şimdi nası anlatılır ki, ineceğim yeri kaçırdım kadıköye devam et kaptan mı diycem.
şoföre söylediğim semti de geçtik. şöfer kesin içinden: "söylediği yerde inmedi buuu" diyo. napayım, işe de geç kalmayayım bari kadıköye devam edeyim ben. hem ne güzel ön koltukta gidiyorum. madem kadıköye devam edicem, dur ben 1.40 ın üstünü tamamlayayım. kaç vercem? 30 kuruş daha vercem evet. şimdi nası anlatılır ki, ineceğim yeri kaçırdım kadıköye devam et kaptan mı diycem.
çıkardım 30 kuruşu. döndüm şoföre. ki dürüstlük timsali bi davranış içinde olmamla övünmekle birlikte az sonra yapacağım açıklamayı sırıtarak gerçekleştirmeyi uygun buldum kendimce. istediğim yerde inmeyi beceremediğimden başkalarından önce salaklığıma gülüyo gibi yaparak:
- hihi... ineceğim yerih kaçırdım hihi.... kadıköye hehe devam edicem hihihi. üstünü de vereyim buyrun hihi...
genellikle gözünü yoldan ayırmadan işini yapan şoför bu sefer bu nası bi manyak diye düşünmekten olacak, döndü baktı ve hiç beklemediğim şekilde benim muhteşem dürüstlüğümü sorgulama cüretinde bulundu:
-nerden binmiştiniz ki?
pardon? ben direk bozuldum. o hihihi filan bitti. ne demek nerden binmiştiniz. şuna bak. ben sana yalan söyleyecek olsam üstünü mü tamamlarım? hayret bişey. gücenmiş bi ifadeyle nerden bindiğimi söyledim. hesabım da doğru yani.
döndük yine yola bakıyoruz. ben bir hayli kırgınım artık ama en ön koltukta kadıköye gitmekle avunuyorum ve adres stresim de bitmiş. tıngır mıngır giderken a-aaa!.. benim kuaför dükkanı değil mi o? demek kaçırmamışım! iyi hadi. ama var ya, şimdi bu harika oldu çünkü az sonra arkama bakmadan inicem ve şoföre de bi insanlık dersi vericem.
yaklaşınca "müsait bi yerde" diyerek arkama bakmadan kapıya doğru büyük bir adım attım. tam inecekken kapı dibinde duran ayaktaki bi yolcu dürttü beni:
-bayan bakar mısınız.
baktım avucumda 20 kuruş. şoför yollamış. sabah sabah şoförle yaptığımız şu matematiğe bak. 10 kuruşun peşine düştük ulan.