zor uyandım.
halbuki geç yatmamıştım.
uyandığımda ytong şefi işe gitmek üzere yola çıkmadan önce son kontrollerini yapıyordu ayna karşısında. bir de burcu kalk artık diyordu aralıklarla. kalktım tamam. günün ilk cümlesini basitinden kurdum:
-"işe gitmek istemiyorum." içimden de şunu hissettim: "dün gittim, konuyu biliyorum" ytong güldü bana.
kalktığım gibi yürümeye başladım. nereye gittiğimi biliyor gibiydim ama gitmekte olduğum yer saçmaydı
bizim evde odamdan çıkınca istanbul trafiğine takılmadan ve hiç sapmadan ilerleyip varabileceğiniz son nokta mutfak penceresi. ama bunda bi tuhaflık var. bende yani.
bilmiyorum ki aydınlığa mı yürümek istedim. orta noktada ytongla ayna arasına girdim ve yola devam ettim.
mutfak penceresine vardığımda arkadan verdiğim görüntü, pijamasının bi paçası dizinin üstüne sıvanmış, diğeri bileğinde kalmış, yukarı bakınca sanatçı bu eserinde saç telleriyle kaosu anlatmış, kolları yanlardan öylece sarkmış bi minnacık kadın.
hayır, başka bi pencere olsa gün boyu hatırladıkça gülecek kadar komik olmayacaktı ama mutfak penceresi önündeki halim... pencere çok yukarda. almanlar için ya da ingilizler için yapımış gibi. evin geri kalanı ise tam türk işi. (kombi tesisatını balkona kurmaya varıncaya kadar)
yani bir pencere önünde durup düşünür gibi yapmak illa ki gerekliyse afyon patlamadan; bu o pencere olmamalıydı. çünkü sokaktan eve bakılsa ben görünmüyorum. ben de zaten karşıki evin çatısına ve gökyüzüne bakabiliyorum. tam karşımda ise mutfak fayansı.
öyleyse niye gittim ve sanki sokağı seyrediyormuşum gibi niye durdum orda.
öyleyse niye gittim ve sanki sokağı seyrediyormuşum gibi niye durdum orda.
bilmiyorum.
gerçekten bilmiyorum.
ne kadar öyle durdum onu da bilmiyorum.
neden sonra :) döndüm ve
bir mesai günü daha sona erdi.
çok sevildiği için yenisini çekicez yarın. yani kabul günü 3 geliyor.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder