iş toplantısı gibi görünmeyen ama öyle olan yere, dün takıp gittiğim.
öyle bi maskeydi ki, arada bir iş ortamında kullanamayacağım kadar oturamadı üstüme. neremden ürettiysem. dizi karekterlerinden apartılmış, epey de abartılmış bişeydi. taksiye binerken şöyle bir silkelenip hepsini attım asfalta.
paaat kapattım kapıyı.
maske altında durmaktan dinlenmiş, pembeleşmiş, tazecik ciltlenmiş yüzümü taksiciye dönüp "kadıköye" dedim. ohh. taksicinin dünyasına teslim ettim kendimi. ya pür sessizlik ya memleket hikayeleri. du bakalım.
bu inceden gelen uğur dündarın sesi miydi yaf. tamam gündemci bi taksi bu. -da bu saatte ana haber kalmaz bu nasıl.. hımm arenayı radyodan da veriyolar demek. karşılıklı konuşmalar. televizyonda arka fon da siyahtır şimdi....
televizyonda arka fon da siyahtır şimdi.
gün geceye dönmüştür,
ılıktan bir rüzgar esmiştir.
biri, tekli bir koltukta bişeyler anlatır.
yanlış bir ışık vurur alınan ifadesine,
makyajı kötü görünür.
yanında belki bir sehpa,
şanslıysa arkasında bir kitaplık yalandan.
tek kural vardır: lütfen kameraya bakmadan.
ensesinde toplayıp medikal mandalla tutturduğu yüz derisiyle uğur dündar karşısındadır. dündar sorar tanık ifade verir. ömer lütfi topal, dündar kılıç, küçük veli, ayhan çarkına sıçtığım bi ton isim, fiil.
radyoyu dinlerken laf olsun diye dedim öyle: "şu veli küçüğünde her iş de bi parmağı, her ortama uygun bi maskesi varmış." kendim kaşındım. meğer bunu bekleyen taksici birden "HE YAA.." sesiyle patladı ve tek hamlede radyonun sesini, müşteri beklediği zamanlardaki o sevdiği seviyeye getirdi. bi anda yer gök demir bakır uğur dündar oldu, herkes arenadaydı hepimiz bu işin içindeydik.
uğur dündar bişey sordu, röportaj veren evet dedi. bunun üzerine taksiciden, yol boyunca ve yola doğru tükürür gibi söylediği 32 "vay anasını" nidasının ilkini duydum. beşiktaştan kadıköye kadar sürecek olan bu yolculuğa 31 tane daha "vay anasını" sığabileceğini bilseydim, zaten taksiye binmezdim. neeeebiliym, o kadar tutmaz diye düşünmüştüm.
radyodan aldığımız gazla konuşurken, uyuşturucu ticareti deyince silah kaçakçılığı da demek zorunda kaldık. bir hiç uğruna ölen çocukları andık, herşeyin farkındaydık. vay anasını. şehitlik kavramının uydurma, devletin kaydırma yapısına selam çaktık. o kadar konuştuk da bir kere vatan sağolsun demedik. vay anasını. konu bu olunca "sesini kısmak" deyimini de mecaz anlamıyla almış bulunduk, bize susturmanın hiçbir hali yakışmazdı artık. radyodan bangır bangır bi uğur dündar, bi yandan ben, bi yandan vay anasını, söylene söylene eve vardık. inerken baktım taksici radyoya bakarak "ben seni dinledim ama güzel kardeşim sen de hiç konuşturmuyosun ki" deyip çileden çıkıyordu. böyle zamanlarda gözlerim hep yiğit bulutu arıyordu.
radyodan aldığımız gazla konuşurken, uyuşturucu ticareti deyince silah kaçakçılığı da demek zorunda kaldık. bir hiç uğruna ölen çocukları andık, herşeyin farkındaydık. vay anasını. şehitlik kavramının uydurma, devletin kaydırma yapısına selam çaktık. o kadar konuştuk da bir kere vatan sağolsun demedik. vay anasını. konu bu olunca "sesini kısmak" deyimini de mecaz anlamıyla almış bulunduk, bize susturmanın hiçbir hali yakışmazdı artık. radyodan bangır bangır bi uğur dündar, bi yandan ben, bi yandan vay anasını, söylene söylene eve vardık. inerken baktım taksici radyoya bakarak "ben seni dinledim ama güzel kardeşim sen de hiç konuşturmuyosun ki" deyip çileden çıkıyordu. böyle zamanlarda gözlerim hep yiğit bulutu arıyordu.
paaat kapattım kapıyı.
indim.
- şşşşşiir fena olmadı be.