12.10.2011

ibnelik nedir

diyelim ki müdürün, çalışanlardan birine olan antipatisi kadar yoğun bir çalışma haftası. cumaya kadar her gün sunumlar, toplantılar, gelenler gidenler, hoşgeldinizler yine beklerizler, çaylar kahveler...

bu olağanüstü hal ortamında müdür, bir sonraki emre kadar bütün izinleri kaldırmıştır. fakat gelgelelim o antipatik çalışan da, bir önceki haftadan beri tatilsiz çalışmaktadır. yorgundur, argındır, arada kaynayandır. bakar ki perşembenin gelişi çarşambadan bellidir, salıdan gider müdüre bütün antipatikliğine rağmen, der ki:
- ben cuma günü tatil yapabilir miyim, biliyorsunuz 2 haftadır tatilsiz çalışıyorum. hı?
çalışanlarla ilişkilerini, ona yaltaklanma derecesine göre belirleyen müdür der ki:
- ya gelecek hafta kendi tatil gününde izin yaparsın ya da yarın!
- yarın mıığ yarın?.. ama yarın toplantılar devam ediyor burada olmam gerekiyor olmaz ki  gelecek haftakiyse zaten normal tatil cuma bence en uygun zaman müdür bey cuma  ols..
- ya yarın yaparsın ya da hiç. işte o kadar!

kritik karar ânı ha. bu amına koduğumun işi için gerizekalı kritik karar havaları mı yani şimdi.

"tamam ulan yarın yokum ben" desen, koduğumun iş etiği açısından yanlış; işi varken işinin başında olmayan sorumsuz çalışan durumuna düşülecek.
"madem izin vermiyorsunuz, peki öyle olsun. iki hafta tatilsiz çalışırım" dersen, koduğumun iş etiği açısından doğru; işi varken herşeye rağmen işinin başında olan fedakar çalışan olunacak. (ay midem kalktı bi an)

hıımmm... ne yapmalı?

o iş yerinde üç kuruşa çalışıldığı, o üç kuruşun da zamanında ödenmediği, her geçen gün kuş beyinli müdürün çalışırken insanı daha çok rahatsız ettiği düşünülürse, yapılacak olan belli. tüm çalışma koşulları düzgün olsa bile yapılacak olan belli. haftalık tatil insan hakkıdır, engellenemez. "iş için fedakarlık yapmak" insanın kendine ihanet etmesi demek. bu tür bi fedakarlık düşüncesi bile mide kaldırmaya yeter. haydi yemişim kritiğini kararını, peki müdürefendi resti görüyorum:

- tamam öyleyse, yarın gelmiyorum. 
 
/....gerçekten de ertesi gün evde huzur içinde ikiseksen yatılır. başa gelecekler bilindiği halde......./

perşembe işe gelindiğinde öğrenilir ki, tatil yapılan gün patron aramış. tatil yapanı istemiş telefona. müdür demiş ki:
-izin verdim ona bugün tatil yapıyor.
patron demiş ki:
-toplantılar varken tatil mi yapılır? 
müdür ucuzkahramanoğlu ne dese beğenirsin:
-iki haftadır tatil yapmıyordu, BEN izin verdim. ne var bunda! (dese beğenirim. pek kurnazca)

vaaayyy... bu konuşmayı bana aktaran çalışanlar "müdür seni savundu" diye anlatıyorlar. çileden çıkarak höykürdüm:

uyanın ey ahali!
bugün bana yarın size...
gerçekten savundu mu beni sizce?
(halk ozanı gibi kafiye de yaptım ki kitleleri etkiliyeyim)

hikayenin müdür tarafından ayar çekilmiş haline bakıyoruz:

iş yoğunluğu çok olacak bir günde tatil yapmak isteyen "sorumsuz çalışan"a, "anlayışlı müdür" izin vermiştir ve patrona karşı çalışanı korumaktadır.

 işte ibnelik, tastamam budur.

[ sonrasında patron, bizim şubeye geldi. müdürün beni toplantı günü tatil yapmaya mecbur bıraktığını, sonra da ona eksik yansıttığını ifade ettim. patron, çok yanlış olduğunu söyledi. ben rahat bi nefes alıp nihayet anlaşıldığımı düşünerek "bence de" derken, patron ekledi: 

- ne vardı burcu iki hafta tatilsiz çalışsan ne olurdu yani? 
- ?! (hepinizin aq ) ]