bi kere benim kadar kararsız bir havada geçiyor gün, yağmur bir yağıyor bir duruyor. güneş açmışken gök gürlüyor. sabah bir takım işverenlerle gayet olumlu temaslarda bulundum ve yarına iki randevu kaptım. ve daha öğleden sonrayız... çayım sigaram yanımda, in the mood for love soundtrack'inden harikalar harikuladesi blue'yu dinliyorum şu anda...
sabah beşbuçukta uyandık terasta dolanan karga sesleriyle. uyandığım gibi gülecek birşeyler aradım kafamda. arada oluyo böyle bana. bulamayınca uydurdum bişeyler: hayatımda büyük olasılıkla hiç açmayacağım bir bara isim buldum; "isim kıtlığında açılan bar"dı bu. bunun ardından kıçımı dönüp biraz sessiz kaldıktan sonra yine aynı dakikalarda, hayatımda şok olduğum zamanları gözden geçirip çok üsturuplu şok olduğumu farkettim ve kendime "şok terbiyecisi" ismini aldım. son olarak, kitaplığımdaki bütün felsefe kitaplarını (tam bunu düşünürken gözümün önüne john locke'un insanın anlama yetisi üzerine isimli kitabının kapağı geldi) çok çok yaşlanınca okumaya karar verdim. son sözleri "hımmmm..." olan ihtiyar bir kocakarı olarak hayal ettim kendimi...
corciyanus'a söyledim uydurduklarımı, o ise tüm bunlara karşılık, sabah yüz yıkamanın bir anlamda uykudan ayrılmak olduğunu ve bunun onu hüzünlendirdiğini söyledi bana. ben de onun deliliğin sınırlarından sakin ve salına salına gelen bir kadın olduğunu belirttim.
sonra kalktık mükellef ötesi bir kahvaltı hazırladık, corciyanus yaptığım omlete hayran oldu ama yine de yedi. hayranlık duygusunun nasıl da şiddet içerdiğini böylelikle bir kere daha müşahade ettim. şimdi o çalışıyor ben tıkır tıkır yazıyorum. ve hatta yolluyorum.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder