bu hayatın içine bir proust sayfası açmak, gizlice öç almak gibi.
kayıp zamanın izinde'yim. çiçek açmış genç kızların gölgesindeyim bugünlerde. yani proust epeydir mıkır mıkır anlatıyor, ben dinliyorum; evet canım... hı hı... muhakkak... muhakkak tabi...
tek sıkıntı var, kütle halinde yazmış kendisi.
bir kitabı okurken ayracınızı koyup bırakacağınız yeri genellikle bölüm başlarından seçiyorsanız, bu müşkülpesent adamla işiniz zor.
bir paragraf arası bulunca insan adeta çocuk gibi seviniyo, biraz kendiyle ilgilenmeyi filan akıl edebiliyo, kültablasında unutulan sarma tütün sönmüşse yeniden yakıyo, soğumuş çayın kalanını bi dikişte içiyo, ne bileyim mesela erkekse, bir önceki paragraftan beri uzamış sakalı bıyığı traş ediyo (rolabilir).
(yavaş oku biraz allahaşkına selami daha şarkıya giremedi)
(yavaş oku biraz allahaşkına selami daha şarkıya giremedi)
öyle bir, nasıl bir, cilt payı dışında yer bırakmamacasına ha babam yazmak. kağıdı önünden çeksen altındaki güzelim yorgana devam eder. (genellikle yattığı yerden yazan nezle nevazıl bi insanmış kendisi)
hele ahir ömrüm vefa eder de biterse dur daha neler anlatıcam. samuel beckett'ın tabiriyle bu çalçene kadınefendinin ilk cildin ilk bölümünde bana çektirdiklerini, başımdan neler geçtiğini ve hala zaman zaman çağırdığı keçilerimi de bir bir yazıcam buraya sen duuur.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder