26.04.2012

büyüdük iyi oldu lan işte boşver


bir takım açmazlar, çıkmazlar, olmazlar vardı hep. hani çocukken.
bal gibi biliyorsunuz da anımsamazdan geliyorsunuz. anımsamaz çok haneli bir köydür yüz kilometre ilerde sağda. ki çocukluk çağında hayat.

ben ne zaman bir yetişkinin elinde eli asılı bir çocuk görsem, onun yerine sıkılır canım. 
derler ki haddinden fazla büyümüş olan insanlar: "keşke dönebilsem çocukluğuma, ne güzeldi çocukluk..." ya da tutturmuşlar şu içlerinde ölen/ölmeyen filan bir çocuk güya... işte var mı yok mu, öldü mü kaldı mı. yeniden çocuk olmak, oyun oynamak, altına doldurmak ve benzeri istekler. 

çocukluk, bir masumiyet klişesi, sanki bir sorumsuzluk dönemi, bir hoplatılmalar, aman ne güzel,  koltukaltlarından yakalanıp salak salak sağa sola sallandırmalar, hele de bir ergenin eline düşersen, tutup seni hızla havada döndürmeler... takipsizlik kararı alan gözler... mideyi bilmeden kalkmasını tecrübe etmeler... biri beni kurtarsın bu sivilcenin elinden lanlar efendiler. 

ben ne zaman bir yetişkinin yörüngesinde bir uydu görsem, onun yerine sıkıntıdan patlarım canım.
çocukluk bir an evvel geçmesi gereken kakaolu bir zaman dilimidir çünkü. fazla kremalıdır, allahım ilk çataldan sonra içim bayılır ama yersin yenir, çünkü pastayı bıraksan diğer seçenek tuzlu poğaçadır, o da ağızda büyür, susuz gitmez. paşa çayı istemez. kuru kuruya tuzlu poğaça yemek gibidir çocukluğun geçmesini beklemek. 

sıkıntımdan volta atarken
burcuyu çikolatalarla dolu altın kafese koymuşlar yine de "vatanım da vatanım" demiş. yok canım içinden demiş. şimdi ürkmesin çevre yetişkinler. vatanımı öylesine demiş. ne dediğini kendi de bilmiyormuş, "ortak bilinçaltı partikülleri hep bunlar," diye düşünmüş. bu düşündüğüne de bi anlam verememiş. ki anlam da neyin nesiymiş.

ben ne zaman bir yetişkinin eline asılı bir çocuk görsem, elden kurtulup ters yönde koşmasını isterim.

evde oyuncaklar vardır olmasına. sokakta binilecek bisikletler, yaşanacak bir yaşam diyordu pavese,  yürünecek yaya kaldırımları ve tadına varılacak güneş batışları. avuçlanacak çamurlar olur, atlanacak ipler çabuk gevşer düğüm yapacağına yenisini al daha iyidir, ebelenecek arkadaşlar çoktur ve renkli istop. hepsi akşam ezanına kadar.

*

duruyordum ben çocukken genellikle. dumurlu muydum neydim.
duruyordum işte. bekliyor gibi.
duruyordum, annaanem fotoğrafımı çekmek istediğinde gelip saçlarımı elleriyle kuvvetlice yana doğru yapıştırıyordu, kafam geri gidip geliyordu. o yıllarda bir gün gastelerde "istanbul'da özünde çok iyi niyetli bir annaane, saçlarını düzeltmeye çalıştığı torununun boynunu kırdı, boynu kırılan zavallı küçük b., oracıktı can verdi" diye bir haber olmaması çok enteresandır.

ben hep duruyordum, en küçük  bir mimik bile vermezken yine de birileri  kıyamaaamlanıp öpüyordu aq.
ben durdukça bademciklerim şişiyordu. aldırdık sonra.
az gülüyordum ve LAN Bİ BOK DÜŞÜNEMİYORDUM! bir iki basit cümleden sonra kendimi takip edemiyordum. bi tek annemle babamı düzenli takip ediyordum. onlar nereye ben oraya. burcu koca kız oldun git yatağına.
ayı nereye bakıyo

sabit bi oyuncak ayı yapmadım kendime. isim koyyim filan aman bırak nedir yani. bi tane vardı gözü hep üzerimdeydi onun da. bi dünya oyuncağım vardı, benim derdim evde koltuk yastıklarından ve perdelerden kendime ev yapıp görünmez olmaktı. çünkü çocukluk izlenmektir.
niçin çoğumuzun "bi süper gücün olsa ne isterdin" sorusuna yanıtı "görünmezlik" sanıyosun?

ve nedense bazen demek ki, çocukluğun sıkıcılığından bunalarak manik davranışlar sergilemek bi'bende'böyle. televizyonda edip akbayram'dan kibar gelin çıkınca dans etmeler. neden kibar gelin? bir nedeni yok. öyle. dansa ilgim taaa o zamanlardan. benim, suratsızlığıma alışkın çevre yetişkinlerse şaşkın.

karanlık meselesi vardı. gece karanlığı. sıçırtıcı geceler. çocuklar arasında anlatılan korkunç hikayeler her zaman çok tükürüklü olur ve karanlık bastırınca akla gelirdi. gastelerde tam sayfa sakallı bebek vardı. henüz kayahan odalarda ışıksızım'ı bestelememişti.

sonra kardeşlerim geldiler eve. onlar da başladılar çocukluk mesaisine. sıkıntı paylaşıldıkça azalan bişey değildi. hayat daha da sıkıcı oldu. çünkü  çocuk olduğun kesin olduğu halde, bazen de abla gibi davranman icabediyordu. çocukluk tam gün mesaiydi.

sevmedim çocukluğu. büyüyim olsun bitsindi ya. mesela annemin beni birinci sınıfa bıraktığı ilk gün ağlayanları seyrettim. ağlamadım çünkü annemin geri geleceğini biliyordum. çocukluk muhtaçlık hissiydi.

çocukken  hep sanki görünmez bir tasma,
evladım suyun gözüne basma.

günümüz toplumlarında tahsilli ebeveynli, sosyalleşmesi avmli, demokratik ailelerde neler oluyor ben bilmem artık. daha mı eğlenceli geçiyor çocukluk? inşallah inşallah.

2 yorum :

  1. Offff Burcu kesinlikle katılıyorum, bende hep söylerim çok sıkıcı lan çocukluk diye. Şu fotoğraftaki gözü üzerinde ayıcıktan bende de vardı yahu, bi tuhaf oldum görünce, çocukluk geldi aklıma, bi içim sıkıldı vallahi. Çok bilinçsiz ve şapşalca bişey sanki çocukluk. Neyse, sen gayet iyi anlatmışsın zati, ben suyunu çıkarmiim. Hadi öperim ;)

    -Antioğlak-

    YanıtlaSil
  2. antioğlakciğım,
    neyse ki büyüdük ve ohh ne güsel kirlendi dünya :)

    YanıtlaSil