13.11.2010

film hakkında film dışında her şey

filmlerden gündelik hayat hakkında püf noktaları öğrenmenin hastasıyım. çoğu uygulanabilir olmuyor ama izlerken o anda güzel oluyo. mesela persepolis'te küçük kızın babaannesinin memeleri yaşlı olmasına rağmen yuvarlak ve diriymiş, kız soruyordu "babanne nası böyle bunlar," babaannesi de püf noktasını söylüyordu: her akşam içi buzlu su dolu taslara batırıp on dakka bekletiyomuş. ertesi gün düşününce teyze manyakmış diyosun, bunun kışı var ayazı var, doğalgaz faturası yüzünden her daim kısıkta çalıştırılan kombisi var, kim batırcak buzlu suya memelerini? ama işte izlerken o an sanki memeleri kurtarmanın yolunu bulmuşsun gibi oluyo.

bu filmde de doğal yollardan tedavi edici kadın, esas kızın dizlerini kontrol edip kıza dedi ki, "uzun süredir seks yapmamışız?" beriki şaşırınca açıkladı kadın: uzun süre seks yapmayınca dizler kuruyormuş. gerçi bunun insana ne faydası olur? uzun bir süredir seks yapmamışsan uzun bir süredir seks yapmadığını biliyosundur zati. insan dizlerini yoklayıp hımmm bayaadır seks yapmıyorum der mi demez. ama olsun yine de arkadaşlar arasında, yaz mevsiminde filan bacaklar çıplakken dizleri kuru olana ne zamandır seks yapmıyosun sen deyip hava atılabilir. o da ay nerden anladın kız filan der, dizlerin kurumuş baksana dersin. o nassı yani der gibi bakarken sen başını çevirip başka şeylerden bahsedersin, çok havalı olur.

filmde bir iki güzel cümle de vardı da uçtu şimdi aklımdan. zaten sıkıcıydı söyliyim. sinemada izlemeyin, yapacak daha iyi bir şey yoksa evde izlenebilir. ha bi de kocakafa javier bardem seven kadınlar için ilgi çekici olabilir. bizim ytong şefi seviyo mesela bu adamı. ama javier'i beklerken dayanamadı uyudu o. (diyorum bayaa bayık film)

bu ara izlediğim, okuduğum bütün aşk hikayelerinde(gerçi bu aşk filmi değildi esasen) neden acaba bütün ısrarcı erkek karakterlerde kendimi buluyorum? evet evet ona soruyorum bunu, terkedene. bütün mırın kırın eden, sevmekten korkan kadın karakterler de ona benziyo. kürk mantolu madonna'yı da aldıydım, ayrıldığımız gündü. o okuyordu o sıra bu romanı ve ilişkimizin akıbetini konuştuğumuz daha önceki bir akşam romandan satırlar söylemişti bana. romandaki maria puder, raif efendiye, korkak erkeklerin sevilmeye değer olmadıklarını söylüyormuş da, benimkini de üzmüş maria puder'in bu sözleri. az bile demiş. ben de ayrıldığımız gün alıp ayrıldıktan sonra okumuştum romanı. ve ne acıklı ki, başlarda maria puder'le özdeşleşirken romanın sonuna doğru bir baktım ki, ohoooo ben bu hikayenin maria puder'i başlayıp raif efendisi oluyordum okudukça. allah sonumu benzetmesin. neyse, bu çarpık özdeşim kurmalarım da benim terkedilenlik hassasiyetlerimdendir deyip geçelim. 

yaa hepsini geç, julia roberts yaşlanmış be. eee, kolay değil bir nesil richard gere'larla julia roberts'lerle, kevin costner'larla büyüdük. onların yaşlanması demek benim yaşlanmam demek. he ben holivud yıldızlarından anlıyorum yaşlandığımı. öyle demiyorum da yani izlerken insanın aklına geliyo koskoca julia roberts bile yaşlanıyosa filan diyosun yani. al pacino mesela. bütün son dönem filmlerinde artık uykudan yeni pörtlemiş gibi bakıyor artık, kimse kusura bakmasın ama yaşlılık al pacino'da afyonu bi türlü patlamayan sabah mahmurluğu ifadesi yaptı bayaa bi. 

bu uyduruk filmin kitabı da amerika'da peynir ekmek gibi satmış. nesi satmış? bir kere daha anladık ki bu amerikalılar ananemin deyişiyle ayı görüyo aya tapıyo güneşi görüyo güneşe tapıyo.

son not: filmde barney stinson'un the naked man'ine gönderme var hahaha.





Hiç yorum yok :

Yorum Gönder