7.06.2011

20: o bacaklar neydi öyle afedersin

zaten yeni yeni gelen kadınlığın, ne zaman ve neden bir süreliğine ortadan kaybolduğunu hiç bilemezsiniz.

arada bir çıkar gider o kadınlık sizden. neden sonra geri döner. aslında sezersiniz. gideceğini yani. ama yine de tam olarak bilemezsiniz. ve doğası gereği, gittiği zamanlar genellikle en lazım olduğu zamanlardır. yeni tanıştığınız bir erkeğin yanındayken mesela. hoop, bir bakarsınız o kadınlık yok. nerde. kimbilir nerde :) çantanızda olabilir mi. hayır, bir rujla makyajınızı tazeleyerek filan geri çağıramazsınız. gitmiştir. geri dönene kadar geçmiş olsun, artık tepeden tırnağa pastörize bir kezbansınız.

mesela geçen metroda, taksim-maslak hattında gitti birden benim kadınlık. ama seziyordum ben buluşmak üzere yola çıkmışken de bunu. diyorum ya, sezersiniz ama durduramazsınız.

metroya bindik. oturduk yanyana. 
karşı koltuklarda ve ayakta insanlar orda burda. aramızda konuşacak bişey pek bulamadığımızdan ölümüne bi ilgiyle bakıyoruz insanlara. insanlara bakmaya tutunarak gidiyoruz yol boyu.

derken duraklar boyunca insanlar eksiliyor ordan burdan. tam karşı koltuklar boşalıyor, yanlarda bir kaç insan oturuyor, ayakta kimse kalmamış. karşı koltukların üzeri asıl işlevini yerine getiremeyen yani hiç birşey göstermeyen anlamsız metro penceresi. pencere iki parça. büyük parçanın üstünde havalandırma için kullanılan ve içeri doğru az açılan küçük parça var. karşımızdaki o küçük parça açık, yani içeri doğru nerden baksan 45 derece eğik. dışarısı karanlık, metronun içi aydınlık. pencere dışarıyı gösteremiyor ama içerisini ayna gibi yansıtıyor.

ölümüne bir ilgiyle insanlara, çantalarına, montlarına, kotlarına bakıyorum ya, bi baktım tam karşıda bir çift beyaz çoraplı kadın bacağı. butlu butlu iki bacak. ay dedim yazık şunun bacaklarına bak ne fena. 
bu acıdığım görüntüden gözlerimi ayırmış tam kafamı çevirirken, o bacakların tam benim oturduğum yerden cama yansıdığını farkettim. tekrar bakıp(sılovmooşın düşün) o bacakların bende olduğunu anladığımdaysa, işte o an itibariyle, kadınlık beni o gece için terketmişti bile! ve gecenin  daha başındaydık ve ben artık bir kezoydum. geceye, o bacakların üzerindeysem  demek ki bir kezo olarak devam edecektim.

merakla inceledim pencereye yansıyan bacaklarımı, benim 30 yıllık bacaklarım nasıl olur da böyle görünürdü? yani uzun muzun değildir ama fena da değildir hani.
ama yani lütfen bu bacaklar ya türkan şoraya ya da belgin doruğa aitti şimdi. ince denebilecek bileklerden, butlara doğru orantısız bir genişleme vardı bunlarda. benimkiler böyle değildi ki. kimin bacaklarıyla gelmiştim ben bu buluşmaya? yaslamışım arkaya, tamam ondan öyle görünüyor zaten(düzelt). ama asıl o desenli delikli kemik rengi çorapların allah belasını versin biliyo musun. severek de giymedim, e o zaman ne bok yemeye giydin. neeeebiliyim, ben ne yediğimi biliyo muyum. o görmüş müdür mü peki. görmüştür tabi tam yanımda oturuyodu beeeğüüff.
"ıyyy" demiştir "şu bacaklara bak allah seni kahretmesin burcu, ne bok yemeye giydin bu bacaklara bu çorapları."
"bi saniye açıklayabilirim."
"bırak allahaşkına neyini açıklayacaksın."
"bu bacaklar benim değil. ben de seninle birlikte ilk defa görüyorum. desem.."
"...."
peki bi biskrem filan versem.

gecenin sonunda, vedalaşırken bi banyo bıçağı lafı da çıktı ağzımdan (kezo'nun dünyası işte naapıcaksın) ama olsun be sevimli olmuştur. bu bacakların üzerinde ancak sevimli olabilirim zaten. yani başarabilirsem. 

bitti.

ilki buydu : başlangıç
hepsi burda : biçem alıştırmaları

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder