"insana dair hiçbir şey bize yabancı değil"
film devam ederken, bi noktadan sonra artık daha fazla kendimi sıkamayıp ağlarken saate baktım 03.47'ydi. yarın iş vardı, peki ben ekranın karşısında ne halt yiyordum böyle bu saatte...

olmadı.
film bayık değildi. sonuna kadar izlemeden kalkıp gidemeyeceğin türdendi. film bitti, ancak böylelikle, müsadesiyle yani, ayaklarımı sürüyerek ve burnumu çekerek kalktım gittim yattım. rüyama da girdi. o mahkeme salonunda, sanık sandalyesinde oturduğu yerden, hakkında yürütülen dava ile ilgili, hikayeyi anlamaya çalışan hatta anlamak için kendini zorlayan o dikkatli yüz ifadesi.
gelmiş geçmiş en büyük insanlık suçlarından birinin, insanlığın yüz karası bir hikayenin tam içindesin, aktörüsün ama konuyu bilmiyosun! yani sana göre sen söyleneni yapıyosun. işini yapıyosun.
cehaletin kan dondurucu düz mantığı.
ama film nası iyi film ki demek, kadınlı çocuklu 300 insanın yanarak ölümüne seyirci kalmaktan sorumlu, nefretlik bir nazi gardiyanının düşünmeden iş diye yaptığına, hikayesine, kayıp hayatına üzülüyosun haline.
aslında izlerken haline üzüldüğümü hatırlamıyorum. nefretlik bir gardiyan olmasını da umursamadım. ben kendimi çocuğun yerine koymuştum. çocuğa üzüldüm. zavallı çocuğu kullandı resmen!
YanıtlaSilsevdi onu da be, yazık deme öyle. çocuğun yaşadığı da ağır travma tabi. o ilişki, çocuğun ondan sonraki bütün hayatını belirlemiş. ama trajedinin kralı hanna'nın hayatındaydı bence.
YanıtlaSilcehaletin düz mantığından kastettiğiniz olanlara seyirci kalması ise bence orası önemli değil. alman toplumu, ikinci savaşın sonuna kadar, türk toplumuna da örnek olan asker-millet çerçevesinde yetiştirilmiştir. mesela şu anda da çok farklı bir durum yok türkiye'de sesimizi çıkarmadan oturmayı tercih ediyoruz. 90'larda da aynısı olmuştu. yani sıradan, basit bir devlet memurunun o katliama seyirci kalması kadar doğal bir şey olamaz bence. hannah'ın yaptığı tipik bir insan davranışıdır. zaten hannah da hakime aynı şeyi söylüyor: "yerimde olsaydınız siz ne yapardınız?"
YanıtlaSilhah, cehaletin düz mantığı hannah için gururudur. michael için ise yaşadığı pişmanlığıdır. tam bir ebleh. neden pişman olduğu aklıma gelmiyor şimdi. gerçeği söylemek ile söylememek arasında kaldığı içindi sanırım. bazen vicdan konusu kafama takılıyor. yani vicdan sahibi insan kesinlikle bu dünyada yaşayamaz, katlanamaz olanlara. bir insan nasıl bir kuzuyu çatır çatır yer diyorum, bir kaç saat önce koşup oynayan kuzuyu, sonra dayanamayıp yiyorum afiyetle.
ayrıca o diğer kadınlar özenle seçilmişti be, o ne kötü tavırlardı. al birini vur ötekine.
tamam zaten doğal hanna'nın yaşadıklarına, yaşarken ve yaşadıktan sonra ki o hiç değişmeyen donuk memur yaklaşımı. insan değil mi, ayakta kalmak için uyum sağlayacak.
YanıtlaSilama işte her birimiz için tek ve biricik olan, tercih etme şansımız olmadan içine doğduğumuz şu dünyada, dönemsel bir bahtsızlıkla hanna'nın payına bu türden bir hayat düşmesi, koşulların insanı belirlemesi bakımından trajik değil mi.
hikayesi anlatıldığı için trajik gelmiş. yoksa hayatı çok fazla trajedi içermiyor bence. belki trajedi hanna'nın boş gururudur. üstelik sırf kendi vicdanını rahatlatmak için yaptığı o parasal yardım hikayesi tam bir öküzlüktür.
YanıtlaSilromanında auschwitz'de çalışıyormuş ve michael onun avukatıymış. romanı daha etkileyicidir büyük ihtimal.
hem ayrıca kate winslet profilden bakınca çok güzel bir kadın, direkt yüzü ise berbat :)