21.12.2011

işe giderken


elindeki o sefertasının, üzerindeki süper kahraman paltosuyla hiç ilgisi yoktu ama zaten çoktandır postmodern sabahlara uyanıyor, işe yakın ev tuttuğu için metinlerarası yolculukları bedavaya getiriyordu.

geceden beri devam eden yağmurdan her yer balık grisiydi. çöpünü diğer çöplerin yanına koydu, bu sabah da diğer sabahlar gibi belediyenin şuraya neden iki çöp konteynırı koymadığına anlam veremedi. caddenin bu kez sağından değil de solundan yürümeyi seçti. yeni duş almıştı, saçlarını da kurutmuştu ama üç beş adım sonra tüm vücudu üşümeye başlayınca ince giyindiğini anladı. hızlanarak yürürken yeni kurtulduğu sinüzitten sonra tekrar hasta olmak korkusu düştü içine. kendi için çok endişelendi. ortalık yine sıcak ekmek kokuyordu. bugün yolun solundan yürümekle isabetli bir iş yapmıştı. çünkü yolun sağı bir sürü liseli tarafından işgal edilmişti. sabahın köründe ergence bir enerjiyle, boğuşarak, gülüşerek, yüksek sesle uğuldaşarak yürüyorlardı. sıra sıra süpermarketlerden birinin manavı tezgahına hormonlu domateslerini dizmekteydi. yanından geçerken, manavcının liselilere hormonlu domateslermiş gibi baktığını gördü. haksız da değildi. içinden eşek sıpaları dedi manavcının yerine söyledi bunu. ilk caddeyi tamamladı ikinci etaba geçerken bir minibüs neredeyse paltosunun eteğini yalayarak geçti, umursamadı bile. bu şehirde bir yayanın ölümden döndüğü anlar öyle çoktu ki, artık heyecanlandırmıyordu.

ikinci caddedeki devlet dairesinin önünde bir kalabalık vardı. giderek pankartlar, dövizler -sözleşmeli köle olmayacağız- afişler, grev forması giymiş kadınlar erkekler kapladı ortalığı. bir ara aynı devlet dairesinde çalışıp sonra birinin tayini çıktığı için ayrı düşen memurların grev vesilesiyle karşılaşıp kucaklaşmaları. ve nihayet megafonlu memur göründü. tam yanından geçerken kitleye atılacak sloganı verdi: eeeeşit iiiişe eeeeeşit  ücret. ayrı düşen memurlar sarılmakla meşgul kollarını havaya kaldırdılar: eeeeeşit iiiiiişe eeeeeşit ücret. karşıdaki restoranda oturanlar tam önlerinde slogan atan grev grubu yokmuş gibi kahvaltı edip sohbet ediyorlardı. e yani ne yapsınlardı. grevdekiler adına kızgın ve onları destekleyen bakışlarla baksınlar mıydı. herkes kendi halinde olacaktı tabi. kadıköyü seviyordu ki köşeyi dönerken ani bir omuz yedi. sefertasında çalkalanan çorba için endişelendi. çok da üşüyordu kesin yine hasta olacaktı. meydana çıktı. karşısında kocaman bir yılbaşı ağacı vardı. güzel değildi. bir ağaçtan çok kocaman bir kukuletaya benziyordu. ışıkları beklerken arkasındaki iki adam konuşuyordu. chp'li belediye mi dikmişti bunu buraya, büyükşehir belediyesinin işi miydi. içinden adamlara yanıt verdi, ona göre kadıköy belediyesi dikmişti ama ne farkederdi artık  hiçbirşey önünde fotoğraf çektirmek için poz verenleri durduramayacaktı.
nihayet iş yerinin sokağına girdi. hava aldatıcı ve ürperticiydi, lan gerçekten çok üşümüştü. 

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder