4.12.2011

zombiler pide salonu

yine bi tatil günü öğle sonrasıydı.
hani önceki gece yatarken henüz başlamadı allahım hala başlamadı diye sevindiğin ve sevinçten  sabah yapacağın o mükellef kahvaltıdan sonrasını tasarlamayı unuttuğun günün öğle sonrası.
ortada kaldığın zamanlar. 
evde ne halt edeceğini bilememeler. 'dışarı çıksan naaapıjanki' haller.
şuursuzca pencere önüne gidip sokağı seyretmeler.
şu karşı ki pideci... biliyom yedim ordan ben. eve taşındığım zamandı, ter içinde, yorgun ve açlık sınırındayken bir öğle molasında kendime kaşarlı bir pide ısmarlamıştım.
iyi miydi
bilmem
pide işte. ama keşke pidecinin yerinde iyi bir pizzacı olsaydı.

kendisi sade bi pideci ama istersen karışık da yapıyo. müşteri kitlesi, çevre evlerde oturanlardan oluşan, müşterinin oturup orada yemediği, pideleri yaptırıp eve götürdüğü...

camları var. çerçeveleri de. kapı onlardan önce düşünülmüş, ödeme almak için dükkana yazar kasa almayı onlar sonra akıl etmişler. iki masa da atmışlar içeri ama, hani daha dükkanı açarken "şuraya iki de masa attık mı tamam" demişler ve atmışlar gibi.

pide yapanlarda da değişik bi hava var. sanki lahmacundan, kaşarlı, karışık ya da kuşbalı pideden öte ve genel olarak pidenin icadından sonra bi yemek dünyası bilmiyorlar. pide dışında bişeyle ilgilenmiyorlar.  pide zombisi gibiler, kapıya "hayat yok ama pide var" yazıp assalar olur yani. yersiz bir açıklama olur ama ben anlarım.

bakıyorum müşterisiz de kalmıyorlar ha, bu zombilikle tutunmuşlar bak burda.

bu dünyada ve normal şartlarda onların müşterisi olmam mümkün değil.
bir olabilirliği var mı peki? vardır elbet.
mesela onlarla, uçsuz bucaksız kızıl çölleri olan sıkıcı ve kırmızı bir gezegende karşılaştığımı düşünebilirim. uzun süredir yol aldığımı...
vaziyetim böyleyken, orada uzakta tek başına bunların pide salonunu görsem sevinçten aklımı oynatmam ve onlara doğru, o düşe kalka yapılan klasik çöl koşuşunu yapmam beklenirdi.
ama yapmazdım.
tabi yine de giderdim yanlarına. uzaktan gözlerimi kısarak bakar bakar, neden sonra omuz silkerek yürür, koskoca gezegendeki kırmızı şansımı zikerdim. içimden "ulan bu zombiler burda da tutunurlar aq" derdim. yok be ne içimden diycem, çölde değil miyim bağıra bağıra söylenirdim. hazır başlamışken, "niye tekrar arıyosun ki, niye balıkçıda karşıma çıkıyosun, niye ben tekrar seni düşünüyorum, yetmedi mi aramızdaki ölüm dansı ha yetmedi mi? hem 180 lira doğalgaz faturası mı olur laaaaannn..." ooohhh  rahatlardım sanki biraz.

çöl şartlarını düşününce, pidecilerle mecburen bi muhabbet geliştirmem gerekirdi. "yok pide almıyım da ben sırf ayrı düşmek için ayran olabilir bak ya da herhangi bir yol tarifi"

ama o zaman bile, 
çölün ortasında başka yapacak bişey olmadığı için laf lafı açsa bile, 
bak laf olsun diye bile yani,
istediğimden değil de meraktan sırf: "pizza yapabiliyor musunuz" diye sormazdım.
asla. 
yormazdım kendimi yani. çünkü adım gibi eminim, pizza mı, hani şu içimize giyilen mi der gibi bakarlardı. denemem bile yani. yook hayatta. hiç bulaşmam. deli miyim aklımı pizzayla mı yedim.

o kadar imkan, kira da olsa bi dükkan, arkada eşşek kadar taşfırın, koca koca fırın kürekleri, çuval çuval un, paket paket malzeme ve benim penceremin baktığı yönde olma şansı...
ve tüm bunlara rağmen ısrarla sadece pide ha.
inanılmaz...
inanılmaz...
gerçekten benim tatil günlerimi önceden planlamam lazım.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder